Necmettin Erbakan'ın Siyonistler Kürdistan'ı kuracak açıklaması.

“Müslümanlığın bizatihi kendisi laiktir. Açın Sultan Fatih’in İstanbul’un Fethinin arkasından çıkardığı beyannameyi, okuyun; Galata’daki Cenevizlilere dahi: “Bütün haklarınız benim teminatım altındadır. Her türlü inanç hürriyetine sahipsiniz.

Patrikhane her türlü hizmetine devam edecektir” demiştir. Hz. Ömer Efendimizin Kudüs’ü fethettiği zamanki beyanatına bakın: “Herkes kendi dininde serbesttir. Her inanç sahibi kendi ibadetini muntazam yapacak, rahatlıkla yerine getirecektir.

Sizin koruyucunuz benim”demiştir. Selahattin Eyyubi Kudüs’ü aldıktan sonra aynı şekilde: “Hepinizin inancının teminatı benim” demiştir. Bizim tarihimiz hep bunlarla doludur, dünya alem buna şahittir. Bunun için Müslümanlık içindedir bizzat laiklik.

Aslında Müslümanlık varken ayrıca laiklik diye bir şey aramanız bile gereksizdir. Müslümanlık her zaman, herkesin dinine saygı göstermiştir. Bakınız Müslümanlıkta hiçbir zaman, şahısların Dine ait kurallara aykırı hareket etmesiyle ilgili bir ceza-i müeyyide getirilmemiştir. Kur’an-ı Kerim’de iki tane nizam vardır. Bir “Genel İnsanlık Nizamı”.

Bu genel insanlık nizamında müsaade edilenler var, yasak edilenler var. Yasak edilenler nedir; adam öldürmek, yalan yere şahitlik etmek, çeşitli ahlaksızlıklara yönelmek, ırz ve namusa tecavüze yeltenmek; bütün bunların hepsinin ve her din için eşit oranda cezası vardır. Ama namaz kılmamışsa bunun bir cezası yoktur, çünkü bu Allah’la kul arasındadır. Ancak bu durumda Müslümanlar için tavsiye vardır, o da tatlı dille yapılacaktır. ‘Namazını kılarsan yarın şu sevabı alırsın’ diye uyarılacaktır. Müslümanların yapacağı işlerin adı “Helal”, yapmayacaklarının adı “Haram”dır. Herkesin yapacağı işin adı “Maruf”, yapmayacağı işin adı “Münker” olmaktadır.

İki ayrı sistem tarif edilmiştir. Maruf ve Münker’de ceza vardır. Çünkü herkesi bağlayıcıdır ve temel insan haklarıyla alakalıdır. Hangi dinden olursa olsun adam öldürmeye kalkışırsanız, zina yaparsanız, yalan yere şahitlikte bulunursanız, hırsızlık yaparsanız cezasına katlanırsınız. Ama namaz oruç vs. Müslümanlara ait şahsi ibadetleri terk etme gibi hususlara gelince bunların dünyalık cezası konulmamıştır. Bunlar tavsiyeyle, telkinle, tatlı dille, kavli leyyinle anlatılacaktır.

Bundan dolayı eğer Milli Görüş okulundan ve arka kapıdan kaçıp top oynamazsan, o zaman bilirsin ki Müslümanlık, laiklikle tamamen bir aradadır, hiçbiri arasında tezat bulunmamaktadır. Bu sebepten dolayıdır ki bizim elli senelik geçmişimizde, Anayasanın Laiklik maddesiyle değil, bu maddeye aykırı hareket edilmesiyle mücadele ettiğimiz ortadadır.”

Erbakan Hoca'nın Demokratur Tanımı

“Milletimizin bunları çok iyi tanımasında ve güdümlü demokrasiyi anlamasında büyük faydalar vardır. Bu tabir Latince bir tabirdir (kavramdır). “Diktatör” demek, “baskı yapan adam” anlamındadır. Diktatörle idare edilen bir rejimin adı Latincede “diktatür”olmaktadır. Gramer yapısı itibarıyla diktatür demek; diktatörlükle idare edilen rejimin adıdır. “Demokrasi” demek, halkın kendi kendini hür iradesi ve tercihi ile idare etmesi manasındadır. “Demokratur” demek ise halkın yönetime alet ve aracı yapılması, yani halkın narkozlanmasıdır.

“Ben seçtim” zanneder, hâlbuki başkaları tarafından dikte edilenleri iktidara taşımıştır, yani tamamen narkozlanmıştır ve o başkasının istediğini seçtiği halde ben seçtim zannına kapılmaktadır. Bu seçilenler de “biz kendi marifetimiz tarafından seçildik” sanmaktadır. İşte bunun adı “Demokratur” olmaktadır, Demokrasi sadece kılıftır.

Şimdi bu ırkçı emperyalizmin keşfettiği ve geliştirdiği muazzam bir aldatmacadır. Bunu ben söylemiyorum, Almanya’nın iki numaralı kardinali son yazdığı kitabında bir yandan Papaya tavsiyede bulunarak: “Bizim Hıristiyanlığımız geriliyor, lütfen Müslümanlıktan istifade edin, Hıristiyanlığı kurtarın!” diye yalvarıyor ama, aforoz ediliyor, diğer yandan da aynı kitabında: “Tüm insanlığın saadeti için de ikinci tavsiyem şudur: İnsanlar ırkçı emperyalizm tarafından demokratur rejimi vasıtasıyla aldatılıyor.

Bu insanlara demokraturun tanıtılması lazımdır ki insanlar aldanmasınlar. Demokrasi yerine demokratur uygulanıyor” şeklinde uyarılarda bulunuyor. Yani ırkçı emperyalizm çeşitli ülkelerde, mesela Uganda’da misal olarak söylüyorum; filanca insanı iktidara getirmek istiyor, buna göre medyayı kullanıyor, para gücünü kullanıyor, işbirlikçileri kullanıyor, elinde başka etkenler var bunları kullanıyor. Oradaki zavallı halk bu etkilerin altında “ben seçiyorum” zannederek gidip ırkçı emperyalizmin istediğini seçip başına getiriyor. Burada kullanılan metot; “horoz dövüşü” oluyor. Yani bütün ülkelerde iki tane partiyi tutar, öne çıkarır oysa bunların ikisi de ırkçı emperyalizmin partileri olmaktadır.

Amerika’da Cumhuriyetçi Parti de Demokrat Parti de sonunda ırkçı emperyalizmin güdümünde bulunmaktadır. Almanya’da Sosyal Demokratlar da, Hıristiyan Demokratlar da bu konumdadır. Bu geliştirilmiş bir metottur. “Ben seçtim” zannediyorlar hâlbuki etkiyle karanlık odakların partilerini iktidara taşıyorlar.

Şimdi bu iki tane partiye horoz dövüşüyle yaptırılıyor. Ekranlarda siz seçim boyunca siz sadece iki parti var zannediyorsunuz. Tıpkı Türkiye’de AKP’yle CHP’yle oynanan horoz dövüşü oyunu gibi. Bunların arasında ne fark var Allah aşkına temelde? Şimdi bunu söylediğim zaman bazı kardeşlerimiz yadırgayacak, “Canım CHP ile AKP aynı tutulur mu?” diye karşı çıkacak, ama Ben perde arkası gerçeklerden ve temel meselelerden bahsediyorum”