“Vahşi insanlar, ilkeller, insana benziyorlar, insanoğluna en yakın varlık galiba” diye tasnif ediliyorlardı. Hayvanat bahçelerinde, fuarlarda, sergi alanlarında teşhir edilmek için binlerce insan kadın, erkek, çocuk Afrika’dan gemilerle taşınıyorlardı. İnsanlar nadir hayvanlarmış gibi seçiliyorlar ve kafese konuyorlardı.

Fuar alanının dışındaki levhada “Lütfen yiyecek vermeyin daha önce beslendiler” yazılıydı. Çoğunun üzerindekiler çıkarılıyordu, göğüsleri açıktaydı. Bazıları intihar etti, bazıları ise teşhir edilirken öldü. Ölen de sergilendi. Aynı dönemlerde bazı bilim adamlarının görüşleri de aktarılıyordu: “Haftalardır bunların üzerinde çalışıyoruz, bunların aklı aşırı derecede geri. Fevkalede saldırganlar ve hiçbir hisleri yok. İnsana en yakın vahşi örneği denebilir”

1931’de Paris’te, Eiffel’in altında açılan İnsan Hayvanat Bahçesi’ni 34 milyon kişi gezdi. 82 yıl önce yeni kıtada ekonomik buhran, Sovyetler’de kıtlık vardı. Avrupa’da ırkçılık yükselişteydi. Eiffel’in altında açılan insan hayvanat bahçesinin tanıtımında “Fransa’nın medeniyet misyonunu gerçekleştirirken nelerle meşgul olduğunu keşfedin” yazıyordu.

Aslında tanım baştan sakat: İnsan hayvanat bahçeleri. Tanımın sakatlığı, insanın varlığında sinsice uyuklayan vahşette gizli. Hani hep diyoruz ya uygarlık tarihinin vahşetine inanmakta güçlük çekiyoruz diye, işte yine öyle bir durum. Listemizin konusu batıda yüzyıl başında hayli popüler olan insan hayvanat bahçeleri. Özellikle Afrika'dan kaçırılan, satın alınan ya da hayatta kalmak adına başka seçenekleri kalmadığı için hayvanat bahçelerinde sergilenen insanların dramı. On binlerce insan beyaz ırkın keyfi için hayvanat bahçelerindeki gibi galerilere bölünerek sergilendiler. Düşünmesi bile varlığımızdan utanmaya sebepken bu organizasyonlar uzun yıllar boyunca toplumsal bir gerçeklik olarak varlıklarını sürdürdüler. Yüzyıllar önce de değil, bilinen son insan hayvanat bahçesi 1956 yılında Belçika'daydı.