Gökyüzü; mavi bir kubbe gibi yeryüzünü çevreleyen sonsuz boşluktur. Açık havalarda göğü açık mavi renkte görürüz. Kapalı havalarda bu güzel renk kaybolur, gökyüzü kararır. Çok defa güneşin batışı sırasında da gökyüzü kızıl bir renge boyanır.

Göğe devamlı mavi rengini veren de, zaman zaman kırmızı bir görünüş almasına sebep olan da atmosferdir. Bilindiği gibi, atmosfer azot, hidrojen, oksit gibi gazlardan yapılmıştır. Güneş ışığı bu gazların arasından geçerken dağılır. Bu dağılma ışınların rengine göre değişir. Kısa dalgalı ışınlar da en çok dağılanlardır. Atmosfere en çok dağılanı mavi, en az dağılan da kırmızı ışınlardır. Mavi ışınların çok dağılmasından dolayı biz gökyüzünü bu renkte görürüz.

Havadaki toz tanecikleri az olursa bize yansıyan mavi ışınlar artar, o zaman gökyüzü daha koyu mavi renkte görünür. Güneş batıya yaklaşınca, ışınları daha kalın bir atmosfer tabakası içinden geçer, mavi ışığın büyük bir kısmı kaybolur. Biz de göğün bir kesimini kırmızı görürüz. Dünyanın çevresinde atmosfer olmasaydı göğü kapkara görecektik, güneş, yıldızlar, ay da bu kapkara zemin üzerinde birer ışık noktası halinde parıldayacaklardı.

Gökyüzü en ilkel çağlardan beri çeşitli yönlerden insanların dikkatini çekmiştir, ilkel insanlar gökyüzünde dönüp durur gibi görünen güneşe, aya tapınmışlardır. Eski Çin’ de, Mısır’da M. Ö. 3000 yıllarında gökyüzüyle ilgili çalışmalar yapılmış, bu çalışmalar Eski Yunanlılar zamanında iyice ilerlemiştir.

İnsanlar gökyüzünde parıldayan ay, güneş ve yıldızlardan, çok eski zamanlardan beri, yön bulma işinde faydalanmışlardır. Bugün de yıldızlar yön bulmada gene faydalı oluyor. Gökyüzü zamanımızda da insanların ilgisini fazlasiyle çekmekte, dünyanıh her yanından göğün derinliklerine yöneltilen çeşitli teleskoplarla bu mavi kubbenin sırlarının çözülmesine çalışılmaktadır.