Hurşit Paşa'nın Kellelerden Yaptırdığı En İlginç Osmanlı Kulesi
Savaşın ardından, Osmanlı ordusunun kumandanı Hurşid Paşa, ölen Sırpların kellelerinin toplanmasını emreder. Toplamda 952 kelle toplanır. Bu kellelerin kafa derileri yüzülür, içleri doldurulur ve İstanbul’a, Padişah II. Mahmud’a gönderilir. Geriye kalan kafatasları ile de bir kule inşa edilir. Dört yanında 14 sıra kafatasları dizili olan üç metre yüksekliğindeki bu kulenin inşası ile amaçlanan, Osmanlı iktidarına karşı gelenlerinin sonunun ne olacağını bölge halkına göstermek suretiyle, bağımsızlık talebinde bulunan Sırplara gözdağı vermektir. Dünyada ölümle, korkuyla ve kaba kuvvetle hükmetmenin çok sayıda örneği vardır. Ama bu durumu böylesine doğrudan bir şekilde abideleştiren ikinci bir yapıta rastlamak zordur.
1833 yılında kuleyi gören Fransız şair Alphonse de Lamartine, seyahatnamesine şunları yazar: “Gözlerim ve kalbim, kesilmiş kafaları anayurtlarının bağımsızlığının köşetaşı haline gelen bu cesur adamların kalıntılarını selamlıyor. Sırplar bu anıtı korusun. Bu anıt, çocuklarına, bir halkın bağımsızlığının değerini ve babalarının bu bağımsızlık uğruna ödedikleri gerçek bedeli her zaman gösterecek.”
1878 yılında, yani Kelle Kulesi’nin inşasından 69 yıl sonra, Sırbistan bağımsızlığına kavuşur. Bağımsızlığın ardından kulenin üzerine bir çatı örülür. 1892’de Sırbistan’ın her yanından gelen bağışlarla, kulenin bulunduğu yere, (kuleyi içine alacak şekilde) bir şapel inşa edilir. 1904’te, şapele, “Kosova’dan Sonraki İlk Özgürlük Savaşçılarına” şeklinde bir yazı asılır. 1927’de, Çegar Savaşı’nda Sindzeliç ve askerlerinin öldüğü Çegar Tepesi’ne bir anıt yapılır. Anıtın açılışı, kulenin ve tepenin bulunduğu Niş şehrinin Osmanlılardan “kurtarılmasının” 50. yıldönümünde yapılır. 1938’de, Sindzeliç’in büstü de anıta dahil edilir.