Doğa üstü veya eski tabiri ile 'gayri tabii' olaylar, tarihin her devrinde görülmüştür. İnsan kanıyla beslenen vampirler, mezarlarından çıkıp insanları rahatsız eden yaşayan ölüler, mitolojik hikayelerde kendine yer tutan ve halk arasında anlatılıp günümüze kadar gelen iblisler, cadılar sadece bunlardan ilk akla gelen birkaç tanesidir.

Burada inceleyeceğimiz Tırnova Olayı, Osmanlı’nın resmi gazetesinde kendine yer tutmuş, enteresan ve gizemli bir vak’adır. Tırnova, günümüzde Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan bir şehirdir. Sofya’nın batısında yer alır. Şehir 1393 senesinde, I. Bayezid devrinde Osmanlı tarafından ele geçirilmiştir.

Tırnova Vak’ası ile ilgili bütün bildiklerimiz, 21 Cemaziyelevvel 1249 yani 6 Ekim 1833 tarihli Takvim-i Vekai gazetesindeki birkaç sütunluk haberden ibarettir. Bu haberde, Tırnova Naibi Ahmet Şükrü Efendi’nin yazdığı mektubun aynen yayınlandığı söylenmektedir.

Mektup dönemin dili ve resmi gazete jargonu sebebiyle gayet ağır tamlamalar ve bugün için anlaşılamayacak kelimelerden oluşmaktadır. Bu sebeple biz mektupta yazanları anlaşılır biçimde bir özet halinde sunmayı daha uygun bulduk. Mektubun tamamını merak edenler gazetenin adı geçen tarihli nüshasını inceleyebilirler. Ahmet Şükrü Efendi mektubunda özetle şunlara değiniyor:’Tırnova şehrinde cadı zuhur etmiştir. Görünmeyen varlıklar insanların üzerilerine taş, toprak, tabak, çanak,sahan gibi eşyaları atıyorlar. Evlere girerek bohça ve yastıkların yerlerini değiştiriyorlar. İnsanlara sorduğumuzda üzerilerine bir camış oturmuş gibi ağırlık hissettiklerini beyan ediyorlar. İki mahalle ahalisi hanelerini terk ettiler. Cadı dedikleri bu varlıkların ahaliye zarar vermesi üzerine, cadıcılık ile meşhur olan Nikola namlı birisiyle 800 kuruşa (cadıları kovması karşılığında) pazarlık edildi.’

Nikola bölgeye gelerek kendi sihirli tahtasıyla , büyü meziyetlerini kullanarak iki mezarı tespit ediyor. Bu mezarların Ali ve Abdi Alemdar adlı iki Yeniçeri kardeşe ait olduğu söyleniyor. Nikola ise bu mezarların cadılı olduğunu ve mezarların açılıp, cesetlerin göğüslerine birer tahta kazık çakılmasını ve yüreklerinin çıkartılarak kaynar suda haşlanması gerektiğini söylüyor. Nikola’nın Talimatlarına uyularak mezarlar açıldı. Fakat Yeniçerilerin bedenlerinin büyüdüğünü ve kılları ile tırnaklarının uzadığını görenler korkarak dehşete düştü. Günümüzde ölümden sonra bedendeki etlerinin çekildiği için kılların ve tırnakların uzuyormuş gibi göründüğünü bilmekteyiz.

Fakat o tarihlerde bu tıbbi bilgiler bilinmediği için yüksek ihtimalle cesetlerdeki bu gelişimleri gören insanlar, bu Yeniçerilerin gerçekten kendilerine musallat olduklarını zannetmiş olmalıdırlar.Cesetlerin göğüslerine kazık çakılıp, yürekleri kaynak suyla haşlandıktan sonra Cadıcı Nikola, kesin bir çözüm için bu cesetlerin tamamen yakılarak kül edilmesi gerektiğini söyledi.

Bunun sonucunda fetva alınarak, iki Yeniçerinin cesedi yakıldı ve Tırnova ahalisi cadılardan kurtulmuş oldu.Evliya Çelebi Seyahatnamesinde benzer bir olay bu doğaüstü olayın bir benzerine de Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinde rastlıyoruz. Bunda göre Evliya Çelebi, obur adı verilen birtakım mitolojik yaratıklardan bahsetmekte, bunların mezarlarından kalkarak insanların kanını emen yaşayan ölüler olduklarını söylemektedir. Esasında Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bu ve benzeri birçok inanması güç yazılara rastlanmaktadır. Bunların yanı sıra Evliya Çelebi, gezip gördüğü mekanları ve bölgeleri çok iyi ve gerçeğe yakın bir biçimde tasvir etmiştir.