II. Bayezid döneminde Osmanlı denizciliği büyük bir gelişme göstermiş, tersaneler kurulmuş ve denizcilik devlet tarafından teşvik edilir hale gelmiştir. Kemal Reis ve Piri Reis gibi tarihte büyük imza atmış denizciler bu dönemde Osmanlı donanmasına katılmış ve sonrasındada Osmanlı Devleti içerisinden birçok büyük denizci ortaya çıkmıştır. Bu tarihten itibaren diğer devletlere karşı deniz savaşlarında Osmanlı devleti büyük bir üstünlük kurmuştur. Osmanlı mühendislerinin yaptığı büyük yelkenliler, toplar ve cesur denizcilerimizin yanında bu savaşlarda donanmaya fayda sağlayan aslında pek de bilinmeyen çok garip bir silahımız vardı: Maymunlar. İlk olarak nasıl ve nerede kullanıldığı bilinmese de Osmanlı donanmasında II. Bayezid'den itibaren maymunlar kullanılmaya başlanmıştı. Maymunların görme yeteneğinin insanınkinden iki üç kat daha gelişmiş olması sebebiyle gemilerin gözcü kulelerinde dürbün veya bir insan yerine özel eğitimli maymunlar bulunuyordu.

Eğer maymun açık sularda bir gemi görürse çığlıklar atıp bütün tayfaya haber veriyor, böylelikle tayfanın yaklaşan bir gemi olduğundan haberi oluyordu. Bu sayede düşman gemisi onları farketmeden önce hazırlıklar yapılabiliyor, savaşılacaksa tayfa kolayca önceden hazırlanabiliyor, eğer savaşılmayacaksa düşman gemisinin geldiği yönün aksine bir tarafa gidilerek, farkedilmeden kolayca yanlarından geçilebiliyordu. Tabii Osmanlı gemisinde tüm bunlar olurken, düşman gemisi olan bitenden habersiz, o kadar uzak mesafeleri insan gözüyle farkedemedikleri için hiçbir şey olmamış gibi yolculuklarına devam ediyorlardı. Maymunlar uzun yıllar Osmanlı donanmasında gözcü olarak kullanılırken, özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kuzey Afrika'nın büyük bir kısmının alınması ile denizciler ve tüccarlar tarafından İstanbula da getirilmeye başlanmış ve bir süre sonra varlıklı kesimin evcil hayvanlarına dönüşmüştür. Özellikle galata azapkapı ve tershane önlerinde maymunlar satılmaya başlanmıştı. Hatta bir süre sonra sırf maymun satan özel dükkanlar dahi ard arda açılmıştır. Ancak denizlerdeyken pek göze batmayan ve çok da işe yarayan maymunlar, İstanbul'a gelip şehir içinde dolaşmaya ve çoğalmaya başlayınca bundan rahatsız olan kesim de ortaya çıkmıştır.

III. Murad'ın şehzadeliği döneminde yanına bulunan İmam Abdulkerim Efendi de bu maymunlardan hazetmeyen kişilerin başında geliyordu. Öncesinde sadece bir imam olan Abdulkerim Efendi, III. Murad'ın tahta geçmesiyle rumeli kazaskerliğine kadar yükselmiş ve büyük bir güce kavuşmuştur. Halk tarafından fazla sevilmeyen, asabi bir adam olarak bilinen Abdulkerim Efendi, özellikle gayri-müslim Osmanlı vatandaşlarına uyguladığı gurur kırıcı ve ırkçı uygulamalarıyla tanınmıştır. Ama Abdulkerim Efendi'nin asıl vukuatı maymunlara yaptıkları olmuştur. Beslenen maymunlardan pek hazetmeyen hatta nefret eden Abdulkerim Efendi, bir cuma namazı sonunda Fatih Camii'nde verdiği vaazda, gayri-müslimlerin bu maymunları cinsel işlerde kullandığını iddia etmiş, cemaati gelayana getirip arkasına almış ve doğru maymun dükkanlarını basarak talan etmiş, yakalandığı bütün maymunları ağaçlara astırmıştır. O günden sonra İstanbul'da görülen her maymun, çıkarılan fermanla en yakın ağaca asılır. Artık Osmanlı donanmasında da maymun kullanımına son verilir. Böylelikle günden güne İstanbul'da maymunda azalmış, en sonunda da yok olmuştur. Maymunları topluca astırdığı için Abdulkerim Efendi'nin lakabı maymunkeş olmuş ve tarihe "Maymunkeş Abdulkerim Efendi" olarak geçmiştir. Maymunkeş Abdulkerim Efendi öldüğü gün İstanbul'daki tüm ahali bayram olmuş gibi sevinmiştir.