Masalları sever misiniz? Eminim seversiniz. Sahi kim sevmez ki? Yatmadan önce annemizin okuduğu, kimi zaman babaannnemizle koyun koyuna bir yer yatağına kıvrılmışken kulağımıza fısıldanan bir parça umuttur masal. Kötülerin eninde sonunda yenildikleri, iyilerin muhakkak sonsuza kadar mutlu yaşadıkları bir evrene aittir onlar. Belki de bu keskin iyimserlik sebebiyle yaşımız ilerledikçe bize gerçeklikten uzak ve çocukluğa ait görünmeye başlar masallar. Peki, size bu masalların her birinin gerçek bir hayat hikayesine dayandığını söylesem?

1800’lerin başında Jacob ve Wilhelm Grimm, nam-ı diğer Grimm Kardeşler, çoğunun sonu bilinmeyen yaşam deneyimlerini bir araya getirdiler ve ortaya hepimizin yakından bildiği o müthiş derleme çıktı: Grimm Masalları. Grimm Kardeşler’in temelde yaptığı unutulmaya yüz tutmuş Alman söylencelerini derlemek ve koruma altına almaktı. Derlemelerinin ilk hali gerçek ve ürkütücü olaylara dayanıyordu. Fakat Grimm Kardeşler yine de bu olaylara daha pozitif bir pencereden bakmayı tercih ettiler ve bu söylenceleri yeniden yorumladılar. Bu doğrultuda kendilerine öncü kabul ettikleri isim, peri masallarının babası kabul eden ve meşhur balkabağından arabanın da yaratıcısı olan Fransız yazar Charles Perrault’tu. Perrault’un kaleme aldığı masallar da gerçek hadiselere dayanıyordu ve çoğunlukla yetişkinlere hitap eden metinlerdi. Ne de olsa takvimler henüz 17. yüzyılı gösteriyordu ve çocuk edebiyatından bahsetmek pek de mümkün değildi doğrusu. Çoğu gerçek hayat hikayelerine dayanan ve 17. yüzyıldan günümüze daha pozitif, daha hayalci ve daha çocuksu bir hal kazanan bu masallardan Külkedisi'nin ardında yatan gerçeklere gelin beraber bir göz atalım.

KÜLKEDİSİ

Perrault’un hayat verdiği bu peri kızları kadar güzel ve bir o kadar da bahtsız genç kız aslında Rhodopis adlı bir Yunan kızının tezahürü. “Elma Yanak” olarak da anılan bu genç kız, Trakya dolaylarında yaşarken esir alınmış ve köle olarak Mısır’a satılmış. Mısır halkına hiç benzemeyen beyaz tenli yaradılışı onu son derece kıymetli hale getirmiş ve efendisi onu mücevherlerle süsleyerek sergilemeye başlamış, ki bu mücevherlere bir çift altın ayakkabı da dahilmiş. Gerek çarpıcı güzelliği, gerekse altın ayakkabıları sayesinde Rhodopis, Firavun Amasis’in de dikkatini çekmiş ve Amasis de Rhodopis’i eş olarak almış. Her ne kadar onun tek eşi olmasa da Rhodopis firavunun eşlerinden biri olarak saygı görmüş ve resmi seremonilere gereğince katılmış. Ayrıca firavun Amais’in cinsel arzularını tatmin etmek için her daim hazır ve nazır da bulunmuş elbette. Peki sonradan edindiği bu statü genç Rhodopis’in sonsuza kadar mutlu yaşamasını sağlamış mıdır acaba?